Pazartesi, Eylül 18, 2006

İş hayatından nefret ediyorum.
Bütün gün anlamsız telefonlar üzerinden kafası basmayan insanlara dert anlatmaya çalışmak kadar gereksiz ve hayatta bir işe yaramayan bir durum olabilir mi?
Sabah kakıyorum erken bir saatte, yola çıkıyorum güneşli bir gün ise yürüyüş yapmış olmak gibi bir yararı oluyor işe gelmenin, yok hava bozuksa üstüne bir de ıslanmak ve donmak cabası.

Evde oturmak yatağın içinden çıkmadan fonda müzik elde kahve kitaplara gömülmek kendine yatırım yapmak daha anlamlı değil mi?

Anlam aramak, bu hayatta beni yok edecek olan bu.
Yaptığım işin anlamlı noktasını bulamadığım için nefret ediyorum. Çalışmaya devam edeceğim aşikar ama sadece o kadar
Dünya'da adımlanacak milyarlarca cadde varken, okunacak kitaplar, çekilecek fotoğraflar, görülecek resimler, koşan çocuklar, sevilecek kediler
kafada şekillendirilen projeler.
Para gibi bağlayıcı bir nesne yüzünden sabah uyanmak, yola koyulmak çoğu zaman kalabalığın içinde bunalarak 15 dakika yol yapmak, beş kat merdiven çıkıp ofise varmak.
Kurutulmuş böğürtlen ve çilekli mısır gevreğini yağsız meyvalı yoğurtla karıştırarak kahvaltı etmek ve boş bir ekranın ardına oturup onlarca mail yazmak arada da çalan telefonlara nazik, kibar, sabırlı ve anlayışlı cevaplar sunmak.

Çok ama çok korkunç geliyor bütün bir hayatımı bu şekilde tüketecek olmak, fikri bile bütün sinir sistemimin dağılmasına neden oluyor.

Haberleri bu ekradan okumak, resimleri bunun arkasından görmek,
Bana hediye edebildiği tek insani şey baş ağrısı!!!
Bitmeyen tükenmeyen bir baş ağrısı. Her gün düzenli olarak saat beşe doğru başlayan ve göz kapaklarımdan itibaren bedenimi esir alan bir ağrı. Ağrıya inat çalışmak zorunluluğu.
Sigara içen ofis arakdaşları da cabası. Ya kanserden ya da migrenden öleceğim sonunda Hiçbir şey yapmadı yazacak mezar taşımda da!

2 Comments:

Blogger eda kemal said...

ah yorsa keşke çalışmak bizi. ama yormuyor sanki, yıpratıyor. yorulmayı özledim gerçek anlamda. yorulmak ne güzeldir halbuki. kulaç atmaktan yorulmak en sevdiğin denizde, dans etmekten yorulmak, tüm vücudunun sızladığını hissetmek, ya da zorlanması beyninin, yepyeni fikir tohumları saçmaya hazır bir bomba gibi zonklaması

çiçeği burnunda bu blog'un müdavimi olmam kuvvetle muhtemel. :) ilk yorumu da ben yazayım istedim... hernekadar konu nahoş da olsa, bizim buluşmamıza vesile olan da iş yaşamı değil mi?:))

6:17 ÖS  
Blogger polente said...

mirim ne kadar haklsınız da,
zaten "Çalışmak" kavramı değil yorucu olan bütün bu boşa çalışmak, akıntıya karşı kürek çekmeye debelenmek üstelikte başka bir yol olabileceğini bilirken en azından hayal ederken.

Eh şu kahpe Hayat onca kazık arasında bir de selam çaksın değil mi, tanışmamıza vesile olarak

Dökünüz içinizi bol bol bu blog rahatlamak amacıyla kuruldu!!!

11:02 ÖÖ  

Yorum Gönder

<< Home