Çarşamba, Eylül 20, 2006

konumlandırma sorunlarım var!!

Neyim ben? Ne olarak devam etmeliyim bu sıkıcı, sevimsiz, kahpe iş hayatıma.

Genelde bu salak sorunu çözmek için minik kartvizitler yapılıyor üzerinde bilmemne elemanı, cart müdürü, şu mühendisi vs yazan. Ben de bir süre bu faideli kartçıklardan kullanmış birisi olarak diyebilirim ki kartlı dönem bir kısım da olsa sorunu çözsede, ne yazık ki sorunu tamamen hayatımızdan çıkarmıyor.

Şimdilerde durumum daha vahim, çok vahim en vahim, kartsız sistemdeyiz yani üzerinde bilmemnedir bu adam bu şirkette yazan bir zamazingom yok, ama olsa da fark etmeyecekti. Zira bu şirketin uyanık -ş.k.k.- patronumsu kişisi kartlara sadece isim yazıyor. Dolayısı ile kartlı ya da kartsız sen bir anda bu şirketin her bişeyi oluveriyorsun.
Misal ben, buradaki aslen görevim müşteri ilişkilerinden sorumlu şahsiyet olmak açacak olur isek kavramı, müşteri ile haşır neşir olacak, ne istiyor ne istemiyor bilecek, yaratıcı arkadaşları bunlardan haberdar edecek ve onlardan gelen iş ile müşteriden istenilen iş birbirini tutmuş mu bakacak kişi. Doğası gereği bol kesenden mail yazan, telefonda ömür tüketen, ordan burdan fiyat alan ve ara sıra da kreatifcimlere gidip huuop ne oldu bizim iş bitiyor mu şeklinde geyik yapan insan.
Bu yukarıdaki satırlar benim içinde olmam gereken durumu ifade ediyor. Pekiii burdaki durum ne onu da hemen aşağıda inceliyoruz.
Bu ş.k.k bilumum metinlerin ingilizce çevirisi, ardından reklam diline çevirisi, başlıklarının konulması-bir de üstüne carcar eleştirilmesi dahil- broşürlerin içlerinin yazılması gibi sooon derece 'reklam yazarı' adı altında istihdam edilmesi gereken adam/kadının işlerini de üzerime yıkmış durumda, durumu kendisine kinayeli yollar ile her bildirdiğimde de gerçek bir zeytinyağı -artık daha fazla ş.k.k. demek istemiyorum ayıp di mi, hıh- gibi neden ki yazamıyor musun yoksa diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışıyor.

Minik tanımı ile gayet minik tanımı ile sinir oluyorum kendisinin tüm bu tavırlarına, yazabiliyorum tabii ki senden ve daha binlerce insandan çok çok daha iyi yazabiliyorum üstelik, ama bunu çalan telefon dağları ve diğer tüm aptal işlerin altında üstelik de sanki bu benim zorunluluğummuş gibi yapmaktan hoşlanmıyorum sadece.Sırf senin bu tavrın yüzünden yazmak falan istemiyorum, yazmıyor muyum hayır eşek gibi yazıyorum çünkü taaa en başından söylemiştim zaten çalışmak zorundayım, allah kahretsin ki çalışmak zorundayım.

Üstelik de yazmak her zaman telefonlara bakmaktan çok daha mükemmel bir uğraş!

1 Comments:

Blogger eda kemal said...

Bir faydası olur mu bilmem, ama sana bu tür serzenişlerin akabinde aile bireylerinden -özellikle anne/baba- duymaya alıştığım argümanları sıralayayım:

- Senin bu ülkedeki işsizlik oranından haberin yok galiba. Senin yaptığın işleri -daha da düşük bir maaşa- yapmaya istekli bir sürü insan var.

- Biz de bu yollardan geçtik, gerektiğinde 5 kişinin işini üstlenip yaptık/yapıyoruz.

- İşsiz günlerinde de işim yok diye başımızın etini yedin. Böylesiniz siz gençler işte, bir türlü memnun olmuyorsunuz.

- Hiçbiri sökmezse sırayı en klasikleşmiş olanı alıyor: İş hayatı böyledir, ya bu deveyi güdeceksin, ya bu deveyi güdeceksin. (Meali: Bakmayız sana yani, boşuna heveslenme :P)

Böylelikle hayat, beklentilerin ve mutluluğunu Türkiye şartlarına endeksleyerek yaşaman gerektiğini kafana kakmaya çalışıyorlar, yapamadıkça bunu da kendi başarısızlıkları addediyorlar. Aslında kendi dışında gelişen, sorumlusu olmadıkları birçok başka şey gibi...

Anne/baba işte... :o)

11:26 ÖÖ  

Yorum Gönder

<< Home