Pazartesi, Mart 05, 2007

Pazartesi Sendromsuz Pazartesi...

Sevgili "Çalışmak Yorar" ahalisi üzerime çökmüş olan rehaveti en sonunda alaşağı etmeye karar vermek suretiyle "her güne bir post" olmasa da elimden geldiğince sık yazmaya çalışacağım.

Bu sefer aklıma takılan şu oldu, son iki haftadır ilginç bir şekilde pazartesi günleri geleneksel anlamının tamamen dışında gelişiyor. Hatırlatma babında nedir hepimizin muzdarip olduğu genel geçer pazartesi kabusu peki:

Cuma gününün sevincine pelesenk olmuş bünyeyi fazla yıpratmasa da cumartesinin ilk saatlerinden ufak tefek sıkıntılarla başgösterip, ardından pazar gününü genel halet-i ruhuyesi çerçevesinde saat sayma aktivitesine dönüşen ve en sonunda sabahın köründe işkence gibi bir uyan(amay)ışın ardından trafik harikaları eşliğinde ofise ulaşıp, sanki sizin gelmenizi bekleyip duran maillerin ve bilimum iş yükünün de bir anda ortama dahil olmasının ardından bünyenizin yeni haftaya, kariyere, işe, ve özellikle pazartesine lanet etmesi ile başlayan genel durumun adı "Pazartesi Sendromu" adıyla anılmaktadır.

"Eeeee ne var bunda? Biliyoruz zaten bunu..." dediğinizi duyar gibiyim. Şimdi derdim sorunum şudur ki, aslında neden dert onu da anlayamadım ben. İki hafta öncesine kadar başımızı kaşıyacak vaktimiz olmayan ofiste tüm işler bir anda tamamen kesilince, bunun paralelinde gün içinde yapılan aktivite sayısı da gözle görülür bir oranda düştü doğal olarak. Normal şartlar altında bu konudan şikayet edenin kafasının vurulmasını savunan ben ise, haftalar boyu canına dişine takıp çalışmanın ardından her geçen dakikada yeni işler rapaorlar bitirmeye alışmanın vermiş olduğu gazla şu boş geçen günlerde ne yapacağını şaşırmış halde, net üstünde başvuru peşinde oradan oraya sürüklenmeye başladım. "Interneti indirme tuşu" nu da keşfettim sanırım zira az önce geçtiğimiz iki hafta içinde 6 GB olan toplam şirket kotasını 2 GB kadar aşılmış olduğu konusunda hafif bir ayar da aldım be ne yapmış olduğumu anladım bu kadar download bir yerden patlamalıydı tabi.

Diyeceğim şudur ki sürekli yakınsak ta aslında emektar "Pazartesi Sendromu" nun dahi kendine has bir güzelliği varmış herhalde. Hani meşhur sözümüz vardır ya elindekinin değerini kaybedince anlamakla ilgili işte, Pazartesi Senrdomsuz Pazartesi de böyle değeri elden gidince anlaşılan meretin tekiymiş sayın okuyucu. Ben alışmıştım sürekli depresif halde, ekrana yağan maillerden, yetiştirilmesi gereken cevaplar ve sürekli gelen kontrol telefonlarından.

Şimdi bu yazıdan çıkartmamız gereken sonuç:
1- Azalan iş yükü, zaten ergenlik sonrası durmuş olan gri hücre üretiminin koruma fasilitesini de kapattı ve tümünü kaybettim...
2- Belamı istiyorum...
3-Daha da beter belamı istiyorum...
4- En beter belamı istiyorum...

2 Comments:

Blogger eda kemal said...

siz de bulmuş ve de bunuyorsunuz birader! oturuverin işte oturduğunuz yerde a be. rahat mı batıyor? :D

10:18 ÖÖ  
Blogger patrick bateman said...

evet evet evet :) kesinlikle üstüne basıldı bana rahat batıyor daralıyorum :) iş verin bana...
sanırım bu performansla aranan elaman olurum ben.
yok bugün şikayet etmiyorum, ateşim var hastayım dökülüyorum bir de iş olsa daha da şenlikli olurdu, serdim kendimi masaya günün geçmesini bekliyorum.
cümlemize nasip olsun en kısa zamanda!!!!!!

2:59 ÖS  

Yorum Gönder

<< Home