Çarşamba, Eylül 24, 2008

bayramdan sonra da hayat var!

nedir yani bu bayramdan sonra teknolojik kıyamet kopacak, bütün tv yayınları bitecek, gazeteler çıkmayacakmışcasına 'bayrama kadar yetişsin!' sendromu! ve böylece bayramda işe gelmeyecek olmanın (ki hala kesin değil bu) bayram öncesi acısını peşinen çıkarmak çalışan bünyelerden.

ajansın ortasında masaya çıkıp 'hiyeeaat yeter ülen! gelecem haftaya herbigün gelip çalışacam yeter ne bu!' diye bağırasım var.

artık bayramdan seyrandan bilumum resmi tatillerden tırsar oldum. teklif götürecem meclise bütün resmi tatiller bayramlar iptal edilsin, her allahın günü çalışalım.

bunun bir de bayram sonrası var tabii. bakalım o zaman neler bekliyor bizi. şimdiden sabırsızlanıyorum.

Cuma, Eylül 05, 2008

rahat

....
acıkmasam dersin
yorulmasam dersin
çişim gelmese dersin
uykum gelmese dersin

reklamcı olsam desene...*

*orhan veli'ye saygıyla

kurumun kurumsallık sorunsalı

şirketler ikiye ayrılırmış:
1. patron şirketleri
2. kurumsal süsü verilmiş patron şirketleri

nitekim -görece- büyük bir ajansta çalışıyor olmak durumu temelden değiştirmiyormuş, ajansı sadece 1. şirketler grubundan çıkarıp 2.'sine sokuyormuş.

üstelik adınızda bilmemne network'ünün bulunması, 'büyük ölçekli' olmak, uluslararası müşteriler, yurdum çapında ilk 5'lere 10'lara girmek de -yurdumun 'çapı' düşünülürse pek de şaşırtıcı değil tabi- durumu değiştirmiyormuş meğer. sadece bu sakiller sakili 'doğan görünümlü şahin modunu' destekliyormuş.

anladım ki kurumsallık bir 'ölçek' değil, 'zihniyet' meselesiymiş sayın ÇY. bu da patronun 'patron zihniyeti'yle yakından ilişkiliymiş.

Pazartesi, Eylül 01, 2008

Başka Bir Patron Mümkün Olsun

Beklenen Şarkı edasında tüm ofis ahalisi olarak, haftalardır beklemiş olduğumuz iş toplantısı sonunda yapıldı. Karar: 6 ay + 6 ay deneme süreci, memnun kalırsak 2/3 sene sözleşme. Şimdi bundan bizene demek hakkına tabi ki sahipsiniz ama toplantı ve sonuçlarını girizgah olarak seçmek suretiyle konuya bir giriş yaptım ve hemen önemli kısma geliyorum.

Türk ve Yabancı -darlaştırmak gerekirse Avrupalı, daha da darlaştırmak gerekirse İngiliz- çalışma etikleri arasındaki gözle görülür ve ölçülemez farkı sürekli duymama rağmen bir anda tecrübe edince, amiyane tabirle "anıra anıra ağlamak" istedim bir anda.

Dediğim gibi toplantı verimli geçti, herşey güzel ve de bizim paket program dahilinde, misafirlere "Siz gümrük masrafları inlemeyin sonra da bizi inletmeyin. üretimi Türkiye'de yapalım. Hepimiz karlı çıkalım." amacıyla sunulmuş olan matbaa ziyareti, nedense herkese soğuk nevale gelen ama bugüne dek benim sorun yaşamadığım ve kendileriyle ilgilendiğim İngilizleri matbaaya götürmekle son aşamasına gelmişti.

Güzel geçen gün nasıl batırılır gibi bir konu başlığında ayrı olarak incelenmesi gereken bu aktivite dahilinde matbaaya zitaret sadece 5 dakika sürdü. İçeri girildi, şirketin patronu ve iki danışmanı ile beraber, masada etiket yapıştıran çocuklar görülene değin bir koridardan geçildi ve bu sahne karşısında ben ne diyeceğimi bilemiyorum, kafa önce...Matbaa sahibi Türk yasalarının kutsallığı ve de harikalar harikası olmasından dem vurarak onların çalışmasında bir sorun olmadığını anlatıyor da duruyor.

Ölüm vuruşu ve sonrasında da "öl de öleyim!" dedirten davranış ise misafirden geliyor. "Prensiplerime kesinlikle aykırı, Türkiye'de yasaların dediklerine saygı duyuyorum ama ben bu durumu kesinlikle kabul edemem. Bu matbaa ile çalışmıyoruz." Sadece bu kestirip atma dahilinde, bile yüzbinlerce poundluk zarara girmesine rağmen arkasına bile bakmadan çıkan bu adam için ayın patronu ödülünü kendisine takdim ediyor ve "Patronum Olurmusun?" demek istiyorum, buna ek olarak da acaba biz ne zaman çalışanlarına bu kadar saygılı bir yönetim göreceğiz sorunusu sorma gafletinde bulunsam mı bulunmasan mı onu düşünüyorum.

Tatil Planları

Sayın ÇY ahalisi, sonunda yılın beklenen en çok beklenen anı geldi... An itibariyle tatil denen kutsal 5 harfli kelime topluluğu için gün saymakla meşgulüm. Şu anda bu aktiviteden bahsetmek tatilini bitirmiş kişiler için kötü olabilir bunu kabul ediyor, canlandırdığım güzel anılar için özür diliyorum. Yazının amacı tatilinizi uzatma yolları şimdi kendi paketimden başlıyorum anlatmaya.

Anlık bir gaza gelme sonucu "Hadi yapalım!" dediğimiz, sonu neye varacağı belli olmayan, potansiyel sevdicek, sevdicek olmuş sevdicek ya da sadece arkadaş sıfatlarından birine haiz konu mankeni ile yapılacak olan İran gezisine 5 gün kala, 5 yıldır tatil yapamamış bir insan evladı olmanın verdiği eziklik ile beraber bu süreden maksimum yarar sağlama hatta süreyi olabildiğine uzatma konusunda yaşadığım beyin fırtınaları sonunda dış yardımların da devreye girmesiyle meyvesini verdi ya da vermesini istiyorum.

Eş, dost, akraba, kısım, hasım vs, çevrenizdeki herkesin bazen haklı olan "Ne yapacaksın oralarda?" sorularını göz ardı ederek ve şeytani emellerime ulaşmak için "şer eksini" dahilinden bir ülke seçerek planıma başlamış oldum. Bundan sonra yapılması gereken, ziyareti en güzel şekilde geçirmeye çalışarak bir iki haftalık bu periyodun tadını çıkartmak olacak. Sonrasında ise aklımı kurcalayan nokta geri dönüş zamanı yaşanacaklar. Ani bir mail ya da mektupla diplomatik kriz çıkartarak, yolculuğu bir iki gün ertelemek mi, yoksa hiç haber alınamıyor kendisinden durumuna düşüp bir süre sonra ortaya çıkmak mı daha iyi diye sürekli kafamda koşturup duran iki seçenek arasında gidip geliyorum şu aralar. Bakalım sonumuz ne olacak.

En iyisi etliye sütlüye bulaşmadan direk işi bırakmak sanırım...