Cuma, Aralık 29, 2006

Yeni yıl dilekleri...

Tüm Çalışmak Yorar takipçilerinin ve çalışan zümrenin yeni yılını kutlar, iş hayatına dair yeni yıl temennilerimi sıralarım.

1) Daha tatmin edici, her zaman zevkle çalışmasak da çoğu zaman anlamlı hissettirecek işler yapmak.
2) Maaş atlat sisteminin derhal devreden çıkarılması.
3) Kendini ispat yetmezliği çekenlerin idareci/patron pozisyonuna getirilmemesi, getirilenlerin yetkilerinin elinden alınması.
4) Ekip ruhu, ekip ruhu, ekip ruhu!

Noel Baba duy sesimizi!

Salı, Aralık 26, 2006

Personel Kaydınız Yok Sizin....

Gün geçmiyor ki hayatımızda giderek sürekli yer edinen ilginç olaylar silsilesine yenileri katılmasın sayın ahali, bunlardan fevkaladenin fevkinin fevkinde olan bir tanesini saatler attlattığımdan dolayı konseptimiz içinde anlatmayı kendime bir borç bildim.

Genel temamız insanlar sevselerde sevmeselerde dış mihraklar karşısında nasıl bir araya gelip, siz takım çalışması diyin ben imece hah işte o şekilde işyerlerinin güveniğini ne pahasına olursa olsun koruyacaklarıdır.

Oturduğum köyden ofise gelmek için daha aylar önce, evet sadece aylar önce mezun olduğum okulun personel servisini kullanmaktaydım. Bu amacımın nedesi ekonominin çarklarını döndürmek yönünde içimde her gün daha da fazla biriken arzum sebebiyle ofise daha çabuk gelmek miydi? Tabiki hayır!!! Sadece daha konforlu ve hızlı bir şekilde yolda harcadığım 2 saati 1,30 saate döndürme çabasıydı efendim.

Av sezonu mahiyetinde eğitim öğretimin başladığı eylül ayındna beri çok güzel devam eden bu uygulamam, benimle aynı zamanda mezun olmuş kişilerle kurulan diyaloglar, personel servisinin neredeyse yarısıyla 5 yıldan beri bir şekilde muhatap olmanın verdiği yakınlık ve de aynı aracı kullanan komşular vs ile tadından yenmez olmasa da otobüslerde sersefil olmaktan daha güzel geliyordu gözüme. Ayrıca bu yolculuklar sırasında alınan tüyolarla beraber ilerde çalışma hayatımı yönlendirmek için sanak da olsa karalar almaktaydım...ta ki bugüne kadar.

İşyerlerinin neferleri olan bir teyze grubu, bendenizden şüphelenmişler. Bu şüphenin nedenlerini bilmiyorum bilmek de istemiyorum, fakat gerekçe nedir onu anlamak için yanıp tutuşmaktayım. İşyerinin ve personel servisinin bölünmez bütünlüğünü mü bozdum acana veya ne halt ettim hala bilemiyorum. Bu aklıevvler, bir hayli yaklaşmış hatta burunlarının dibine girmiş olan tehlike olan "ben" e karşı, personel müdürü ya da o departmanda çalışan başka bir teyzeyi örgütlemek suretiyle, benim hakkımda istihbahrat toplamışlar, hatta hakkımda kayıtlara bakılmış. Gurur duydum kendimle bir anda. Neyse, adımımı atmamla sevgili şöforun sorgulamasının ardından, 5 dakikadan sonra berserk moda girmiş müdür mi ne idüğü belirsiz teyzenin yanıma gelmesi ve "Beyfendi personel için bu servis, ben kayıtlarda sizinle ilgili bir bilgi bulamadım. İnmenizi rica ediyorum!" demesinin ardından benim de berserk moda girmem için elimde gerekli tertibat olsa da, gene de kendime şaşırarak ve de yoğun küfür dalgası eşliğinde maceramı noktaladım efendim.

Şimdi bu yazıdan ne öğrendik:
1-) İşyerlerinin bölünmez bütünlüğü, her türlü ahval ve şerait içinde en mühim, pek mühim şeydir.
2-) Bu bütünlüğü korumak için illa da ofis sınırları içinde olmak gerekmez. Mobil olarak da koruma sağlayabilirsiniz.
3-) Normalde birbirinden hiç hazzetmeyen insanların, çok ilginç bir şekilde aşırı güçlü bir ittifak kuracağına ben bugün şahit oldum, yabancılardan ofisi temizlemek adına.
4-) Güne bu şekilde başlamak hiç hoş olmuyormuş, nerede kaldı bugünün beti bereketi şimdi.
5-) Her koşulda personel kaydınızın olması bir zaruriyettir. Yoksa yaptırtınız.
6-) Teyze ittifakları, ofis içinde zaten yeterince tehlikeli olduğu gibi, aynı tehlike ofis dışında da devam etmektedir.
Kaçının!!!

Happy Birthday Miiriim,

Efenimmm,

Bugün günlerden MİRİM'in doğumgünüsü!

Kendisine dingin, anlamlı, huzurlu ve bittabi pol paralı bir çalışma ortamı diliyorum, illa çalışıcam diyorsa, yoksa tabi benim gönlümden geçen vursun lotoda, piyangoda büyük ikramiyeyi, ondan sonra da takılsın :))

Cuma, Aralık 22, 2006

2006 Maaliyet Raporu

Giden yılın arkasından konuşmak, 365 günün her anını bir kez daha pelikül pelikül gözünün önünden geçirmek insanı oldukça yoran bir faaliyet aslında. Tüm enerjini buna verdiğin için yeni yıla hazırlanamıyorsun. Sonra yıl kötü geçiyor, atıyorsun suçu, güzelim 4 mevsimli seneye!

Unutamayacağım bir iz bırakmadığı için 2006'ya dair pek bir yorum yapmak istemiyorum aslında. Daha çok unutmak istediğim bir yer kapladı hayatımda.

Ama olur ya, her ne kadar biz bize olsak da, bir gün bu yazdıklarımız okunur diye tamamen advice (aay dilimi wasp soksun) niteliğinde olmasına dikkat edeceğim.

1) Bu yıl da her yıl olduğu gibi ünüme ün katamadım. "15 dakikalığına şöhret" furyasında kendimi bir yere konumlandıramadım. İyi tarafından bakalım: Çıplak fotoğraflarımın albenisini arttıracak kadar photoshop biliyorum.

2) "Aşk" kelimesininin anlamını bu yıl tamamen unuttum. İyi tarafından bakalım: Bu kelimenin altını istediğim gibi doldurabilirim. İstediğin yemeğe sahip olduğunda aşkın verdiği tatmin duygusunu yaşayabiliyorsun.

3) Fezadan bakıldığında birtakım mahlukatların sürekli olarak dünyaya zarar vermelerinden bu yıl da nasibini aldı. Bitmek tükenmek bilmeyen "bir gün ben de patron olacağım" naralarının akisleri geziniyor yeryüzünde. İyi tarafından bakalım: İnsanın azmi nelere muktedir, bugün bana, yarın ben başkalarına...

4) Alfabeyi bulan Finikeliler'i anlıyorum da şu Lidyalılar'a ne demeli! İnsan gelecek yüzyılları düşünmez mi, hiç mi strateji geliştirmez! Sürekli olarak bir kağıt parçasının hayatımız boyunca sarf ettiğimiz sözcüklerin neredeyse tamamına hakim olması. Bu yıl da hiç dilimden düşmedi! İyi tarafından bakalım: Atalarımızı seviyorum, konuşacak mevzu yaratıyorlar!

5) 2006'da portfolyoma çok fazla değerli insan giremedi. İyi tarafından bakalım: Eldekilerin değerini daha çok anladım .

6) Yukarıdaki maddeye bir ek yapmak istiyorum. Bazı yeni tanıdıklarımın Türk Dil Kurumu'nda 2. anlamı "bit yavrusu, sirke" olarak da geçen "yavşak" terimine ne kadar uyduklarını fark ettim. İyi tarafından bakalım: Sinir katsayısıyla oynadıkları için adrenalin salgılama düzeyi sürekli iniş-çıkış gösteriyor.

Bu liste uzadıkça, içimi afaganlar (Afganlarla bir akrabalıkları var mıdır acaba) basıyor, bir ara devam ederim.

Aslında geçmişine sahip çıkmayan, hatta utanan, sıkılan, hatırlamak istemeyen bir toplumda yaşıyor olmanın dayanılmaz ağırlığını yaşıyorum. Sürekli olarak arşivi boşaltıyorum.

2006, 41 duyguyla harmanlanarak yine komplike bir yıl geçirmeme sebep oldu.

Beni sevmeye, kendinizi sevdirmeye devam edin...

Hamiş: Bugün oldukça ukala dümbeleği modundayım!

Perşembe, Aralık 21, 2006

De get 2006!

Efenim, mirim sağolsun pek müstesna, pek şahane bir başlık açmış ben de hemmen dahil olmak istedim.
Esasen bu girizgah kısımlarını pek bir seviyorum, uzun uzadıya geyik tam ruhuma uygun!
Girizgahı bu seferlik kısa tutup derhal maddelere geçiyorum.
1) Dost kazığı neymiş öğrenildi, kimseye tavsiye etmiyorum ve hatta yakın arkadaş bildiklerinizle aynı iş yerini, heleki bu model bir üstünüz konumunda ise never never paylaşmayınız.
2) En uzun süre evde işsiz oturma rekorumu egale etmiş bulunuyorum, her ne kadar iş hayatına hergün ağız dolusu sövsem de zengin bir koca buluncaya ya da büyük ikramiyeyi kazanıncaya kadar evdeki -ebeveynli hayattan- daha eğlenceli gibi, yani çok da emin değilim. Sanırım sadece işsiz olmaktansa işli olmak daha iyi, o da sosyal hayat, para vs yüzünden olabilir, ay bu konu derin ve uzun geçiyorum.
3) Onlarca CV yazdım, gönderdim, aralıklarla göndermeye devam ediyorum.
4) Kariyer değişikliğine gidildi, çömez bir yazardan, cadaloz bir müşteri temsilcisine giden yolun başındayım, eğlenceli mi, hayır, ama başka avantajları var.
5) İş yeri denen mefhumun önce ve sonra ve her dem insan üzerine kurulu olduğunu, tek bir adamın/kadının bütün enerjiyi değiştirebileceğini bir defa daha tecrübe etmiş durumdayım. (Sevgili Argun abi)
6) Patron denilen insanın zeki, çevik, değer bilir ve vizyonlusunu istiyorum, biliyorum çok şey istiyorum.
7) Halen ideal maaşa ulaşabilmiş değilim. Yeniyıldan büyük beklentiler içerisindeyim. Demre'li, sana diyorum noelbab, hadi canım yap bir güzellik!
8) Sayısal olarak kaç mail yazdım, kaç tane aldım bilemiyorum ancak son 5 aydır çılgınca telefonla konuşuyorum-MT'liğin yan etkisi-
9) Bütün iş yeri hastalıklarına sahibim, sıkılıyorum, belim ve maus ile haşır neşir olan omzum, kolum ağrıyor, bir süreliğine İBS oldum. Aralıklı gastrit sorunsalı ile uğraşmaktayım.
10) Normal bir işten çıkış saati mefhumunu unutmuş durumdayım. Ama umudumu yitirmedim, Polyanna'dan da hiç haz etmem.
11) Güneye gitmek, Köyceğiz'e taşınmak, Alaçatı'da bir seramik atölyesinde çamur olmak hayallerimi dizginlemeyi öğrenebilmiş değilim.
12) Senenin en hayırlı eylemi olarak "Çalışmak Yorar" ı sevgili mirimin katkıları ile insanlığın -önce kendimizin- hizmetine sundum. Ağlama duvarımız, iç dökme defterimiz, kusma atölyemiz oldu.
13) Alışmadım, alışamayacağımı öğrendim. Canımı acıttıkça, boşuna çalıştığımı hissettikçe, vaktimi heder ettikçe nefret etmeye devam edeceğimi, sonra durulacağımı kabul ettim, cebime yerleştirdim.
14) Beni bir tek "aşk" kurtaracak! Keşfimden ötürü gururlu ve bir o kadar da bedbahtım.
15) 2006'yı pek sevemedim. 27 yaş sayısal olarak şık dursa da, benim açımdan kayıplarla dolu bir yıl oldu, hem iş açısından hem de iç açısından.
16) Bu liste işini pek sevdim, içsel mevzuatlar için devam edeceğim. Bknz Polente Gezegeni

Defter-i Kebir 2006

Efendim, bir baktım ki uzun zamandır yeni hiçbir yazıya imza atmadan haftaların miskini seçilme şansımı arttırmışım, yeni yıla girerken de "2006'nın en miskin blogçusu" sıfatını almamak adına hemen eda kemal'in yaptığını taklit etmek suretiyle, kendisine "şampiyon belli ikinci nerede?" deme şansını da vererek, 2006 yılının dökümünü kendi açımdan paylaşmak istedim sizlerle. Buyrunuz:

1-Öğrencilik hayatını istemeden geride bırakmışım.
2-Bu geride bırakmanın ardından da daha da beter bir dünya olan "çalışma hayatı" na yelken açmışım en son sürat şekilde.
3-Hayatımda ilk defa bir işte bu kadar uzun çalışarak da kendi rekoruma imza atmışım. (7. ayı devirmek üzere olduğumuz şu günlerde, vatana millete faydalı olmak dileğiyle :)
4-Geriye dönüp baktığımda, mobbing kralı olarak da bir sıfatlandırılmayı hak ettiğim dikkatimi celp ediyor, sekreterinden müşteri temsilcisine, grafikerinden, muhasebecisine sınır ve cepha tanımadan sağdan soldan gelen tüm tacizlere karşın tek bir fotoğrafla karşı koymaya çalıştım, hala da çalışıyorum. Kendimi tebrik edesim geldi.
5-İşe başladığım günden beri şirkete artan bir telefon faturası yükü olduğumu da şimdi hatırladım ben, sanırım yıl sonu kesintilerinde bu gedik göze batacaktır.
6-Tükettiğim sarf malzemelerini sayamadım, lütfen yardımcı olun.
7-Günde 9, haftada mütemadiyen 45 ve ayda 180 saatten, şu ana kadar yaklaşık 1360 saati bulan tüm gün tek bir yerde oturma sorunsalı sebebiyle, muzdarip olduğum bel ağrılarında sürekli olarak düşen ağrı eşiği, ve "biz burdayız, kaçabilirsin ama saklanamazsın!!!" diyen omurların hatırlanması.
8-Biten bir ilişkinin ardından, sadece unutmaya meyilli olan ofiste çılgın atmanın patron ve diğer kadro tarafından "maşallah maşallah ne de hızlı çalışıyor bu adam..." şeklinde yorumlanmasına müteakkip, her geçen gün biraz daha artan iş yükünden muzdarip olmuşum bunu da hatırladım şimdi.
9-Nuh'un gemisinde kullanılan bir PC ile gerek görsel tashih yaparken, gerekse yazılımlarla uğraşırken en ufak bir işlem için bile dakikalar boyu beklemek sonucunda sabır konusunda büyük bir gelişme de kaydettim bu 7 ay boyunca.
10-Dengesiz beslenme, sürekli yollarda harcanan ömür ve de sorunlu müşterilerle uğraşmanın getirisi olan ve de ileride başımı ağrıtacak olan çeşitli sağlık sorunları koleksiyonu yaptım.
11-Hala alışmaya çalıştığımı farkettim, ve de kesinlikle yanlış yerde olduğumu.

Bu yıl nasıl geçti?

Efendim, bildiğiniz gibi adetten olmuştur yılın sonu geldiğinde dönüp arkaya bakmak ve geçen yılın 'muhasebesini' yapmak. Ben de bir baktım ki bir arpa boyu yol ha gittim ha gidicem derken yıl bitmiş :P Bitmiş, peki nasıl geçmiş?
1. Çoğunlukla anlamsız işlere imza attım.
2. Anlamlı bulduğum işlerin çoğu, müşteri operasyonlarıyla etkisiz hale getirilerek anlamsızlaştırıldı.
3. Sektörel sirkülasyon yeni insanlar tanımama, eski tanıdıklarla yollarımı tekrar kesiştirmeme neden oldu. Şirketten ayrılan arkadaşlar, MSN listemin uzamasına katkıda bulundular.
4. Takvimde işe geldiğim her günün üzerini çizdim (Bugüne dek 240 gün). İşe geldiğim tatil günlerini kırmızıyla çizdim.
5. Aynı yerde bir sene boyunca çalıştığım ilk yıldı. Aynı yerde bir sene boyunca çalışmaya alıştım.
6. Masa başında oturarak ortalama 1920 saat geçirdim. Bir buçuk kilo aldım ve vücudumda ofis koltuğuyla temas eden bölgeler genişledi.
7. Tahminen 360 bardak çay, 210 fincan kahve tükettim.
8. Kulaklıkla müzik dinlemeye alıştım.
9. İncitici sözlere kulağımı tıkamaya alıştım.
10. İki spiralli defter, sayısız kağıt harcadım.
11. 3534 mail alıp, 1659 mail yolladım.
12. Prensle beraber her öğlen bıkmadan hayatımızı kurtaracak planlar yaptım.
13. Ressamın kötü esprilerine kah güldüm, kah 'ıyyyy' dedim.
14. 'Çok iyi' geçen iş görüşmeleri yaptım. Zeki (ukala), eğlenceli (şebek), yaratıcı (uçuk) bulundum. (Biz sizi ararız... zzzz)
15. Sinirlendim, bağırdım, ağladım, istifa etmeye karar verdim, vazgeçtim (vazgeçirildim).
16. Çalıştım, yoruldum, alıştım (sanki)...

Çarşamba, Aralık 13, 2006

iş yerlerini çekilir(imsi) kılanlar

Azizimin yazdıklarına katılıyor ve eklemek istiyorum:

6) Ekip ruhu olmalı (EdaŞ.'ın deyimiyle 'tuz ruhu' değil :o))

Pazartesi, Aralık 11, 2006

işyerleri çekilmez!

Üstteki işyerleri çekilir yazısını ben yazmamışım gibi derhal kendimi yalanlayayım.

Efenim esasen iş yerleri çekilmez, çekilir kılması için bir dizi durumun vuku bulması gerekir, benim bünyesi içerisinde olduğum ofiste ise ne yazıkki tam tersi bir durum hakim. Fecii sıkıcı bir yer burası, hele ki son günlerde iyiden iyiye sıkıcı bir hal almaya başladı.
Hangi şartlar altında bir iş yeri katlanabilir olur anlatmaya çalışayım. Mirim'de katkıda bulunur bilahere
1) eğlenceli olmalı
2) gürültülü olmalı
3) bazen kaotik ve ama mutlaka hayat dolu ve canlı
4) insanların masalarına kapanmak yerine karşılıklı dialog halinde olmalı
5) bir şebek mutlaka olmalı

Cuma, Aralık 01, 2006

işyerleri çekilir!

Aslında hemen aşağıda sevgili mirim konunun neredeyse tamamını dile getirmiş. Ama ben de iki kelam etmek istiyorum. Bugünlerde sıklıkla birilerini uğurluyoruz, ardı arkasına bir öğlen yemeği trafiği, her yemekte birisi başka bir ofisin insanı olmak üzere aramızdan ayrılacağını dile getiriyor.
Gidiniz, gitsinler. Kaçsınlar, kurtarsınlar kendilerini!.
Bir yanıyla çok böyle. Çünkü bu adamlar ve kadınlar hayatımızın uzun saatlerini paylaştığımız, paylaşırken hem kıkırdaşıp, dellendiğimiz, hem gerilen sinirlerimizi yatıştırırken ya da etrafa öfkemizi kusarken yanı başımızda olan, bizden birileri.
Hangi cephede savaşırsak savaşalım aynı dilin ortak kelimeleri ile konuşuyoruz.
Diyeceğim şudur ki, halden anlıyorlar. Eh işte bu günlerde bu halden anlamanın yanısıra, ofise renk, neşe, nefes katan adamlar birer birer eksilmeye başlayınca, gelip adamın göbeğine irisinden bir hüzün oturuveriyor.
Kişisel tarihime bakınca, en sevdiğim insanların hep çok eğlendiğim, çok dellendiğim ve bir o kadar da çok çalıştığım eski iş yerlerimden bana hatıra kaldığını biliyorum. Belki az görüşüyoruz, belki daha sıklıkla, bir telefon kadar yakın bir o kadar uzaklar ama varlar. İyi ki varlar. İyi ki biz aynı ofisin insanı olmuşuz.

İş yerlerini çekilir, hayatı katlanılır, zamanı değerli, yüzü gülümsetir kılıyorlar!

Mirim siz Ayşe'yi de çok özleyeceksiniz, ben de!
Ama maksat gönüller bir olsun, rakı+meze falan filan.
Bazı insanlar vardır, sadece işini yapıp gitmekten ibaret görmezler ofisi, oraya ruh katarlar, kendilerini katarlar. Çoğu insanın meslek hayatında yapmadığı ve daha çok insan yapsa, yaşanan pekçok sorunun çözümü olacak şeyi yaparlar: Sorarlar, dinlerler, anlarlar, -şimdilerin moda deyimiyle’empati’ kurarlar-. İşle ilgili meselelerde değil sadece, her konuda dert ortağı oluverirler, aile oluverirler sizin için. Onlara lakap takarsınız, onlar size lakap takar. Hababam sınıfını andırır ofis o zaman. Sıcaktır. Tamam telaşlı, stresli, yoğundur, zordur gene; ama sıcaktır… Ailenizle ya da arkadaşlarınızın yanında nasıl hissediyorsanız kendinizi, öyle hissedersiniz onlarla, ofisiniz yaşanan bir yer olur. O zaman ordan gitmek istemezsiniz ya da onlar gitmesin istersiniz. Ama bir gün gelir onlar giderler…

Üşümeye başlarsınız yeniden. Ancak geçmişe bakıp ilerde, hatırlayınca bugünleri –ne kadar uzun zaman geçmiş olursa olsun üzerinden- gene aynı sıcaklık kaplar içinizi…