Cuma, Ocak 19, 2007

blogorrhea

Blogorrhea, blog'a bugün yaptığın ilginç birşeyi anlatmak değil, sadece birşeyler yazmış olmak adına yazılıp yollanan mesaj demekmiş.* Yani şimdi sırf blog'umuz boş durmasın diye 'İş hayatım aynı sünepelikte sürüp gidiyor' desem, Blogorrhea yapmış olucam. Bile bile yapılanı da sayılıyorsa tabii. :)

Her güne bir entry vaadinde bulunanlara duyurulur.

Blog kültürümüz arttı sabah sabah. :D


* http://www.urbandictionary.com/

Çarşamba, Ocak 17, 2007

Beni Bu Güzel Havalar Mahvetti

Ne de güzel demiş vakti zamanında Orhan Veli, tam da şu aralar yaşadığımız durumun özeti sanıyorum.

Global ısınmaya lanet mi okusak yoksa ülkemizi 2 mevsim yaz, 2 mevsim ilkbahar döngüsüne yavaş yavaş soktuğu için, "Hint Okyanu'sunda tropik ada kalmayınca Avrupa'nın Riviera'sı biz olacağız hobaaa!!!!" diye sevinsek mi kestiremedim gerçi alakasız konseptimizle bu tartışma da neyse :)

Diyeceğim şudur ki, "Doğan görünümlü Şahin" ayarında devam eden kış mevsiminde tam da oturduğum masanın karşısında bulununan duvar boyu pencereden "ben burdayım, ben burdayım her gün ısım daha da artıyor..." diyen sevgili güneşe bakıp, yaşayan insanlar sınıfına dahil olma isteğim tavan yapmışken, diğer tarafta müşterilerden gelen telefonlar, outlooktan sürekli akan mailler, ve gezegenin üç kıtasından bilmemkaç ülkeye dağılmış yönetici tayfasından gelen ardı arkası kesilmeyen dilekleri ve istekleri eklenince bünyede oluşan sıkıntı, dellenme ve kudurma belirtileri arasında buhranlara gark olmaktayım.

Ödenmesi gereken taksitler ve birikmesi gereken master ücreti nedeniyle ofisten de kurtulamayacağıma göre, diyorum ki kapatın şu güneşi!!!

Salı, Ocak 16, 2007

Neden, neden, neden????

Sıkkın ve de bıkmış bir halde gene oturuyorum ofisimde, biraz boş vakit bulmanın verdiği neşe ile...

Şiir tadında bir girişten sonra efendim naçizane dikkatlerinizi günümüz iş dünyasının önemli bir sorununa çekmek istiyorum. Ben kısaca "Neden..." faktörü diyorum kendisine zira bu "neden"den sonra gelen şirin "..." kümesi sonsuz sayıda dert ve tasa ile doldurulabiliyor bilindiği üzere. Ben bugün en basitinden sadece ve sadece "Neden işe girince herşeyden sorumlu acil durum kurtarma elemanına dönüşüyoruz?" sorusundan yola çıkmak istemekteyim.

Görüşmeye gidersiniz, vaadler gelir, gırgır şamata, olumlu duruş, ilt intiba tırı vırı, ondan sonra gelen bir telefon veya maille işe başlamış olduğunuz bildirilir size. Herşey daha güzel oalcak, param da cebimde şeklinde sevinmeler ve bu neşeyi izleyen ilk bir iki hafta veya aydan sonra bazı şeyler ters gitmeye başlar. İlk başlarda işyükünüz biraz artar, sonra görüşmede konuşmadığınız detaylar da size yıkılmaya başlanır, "aman canım elin hızlı yapıver.", "aman sende! diğer eleman tatilde işte bir ucundan da sen tut." vs vs vs şeklinde çoğaltılacak örneklerden sonra, kanserli hücre gibi tüm ofise dağılmış bulursunuz kendinizi. Tebrikler ilk aşamayı tamamladınız.

İlerlemek ve gelişmek hepimizin boynunun borcu ki sonradan alnımız açık bir şekilde "Değişerek geliştim." diyebilelim sayın çalışan zümre. Bu nedenledir ki, ofise yayılma aşamasından sonra gelen ikinci ve daha da önemli kısım ise, üzerinize vazife olmayan işlerin en başta görece yavaş daha sonra da mach 5 hızında üzerinize yığılmasıdır. Gerekçeleri arasında hala yeni eleman olmanız, veya ilk şamadaki el çabukluğunuzun destansı bir hal alması sonucu yaşayan efsane olarak adlandırılmanız da olabilir.

Şimdi geldik üçüncü ve son aşamaya. İlk iki etabı başarıyla tamamladıktan sonra bu seviyey gelmeniz ışık hızında olacaktır. İçinde bulunduğunuz durum vesilesiyle, ki diğerlerinin gözünde iş bitirici, eli çabuk ve her türlü şey elizden geldiği için bu aşamada, üstünüze vazife olmayan işlerin yanında, hakkında hiçbir fikriniz olmadığı işleri yapmanız için de sizden talip olmanız istenecektir. İşte ikilem de tam burada başlıyor.

- O alanda eğitim görmediğim bir işten bodozlama bir şekilde ve tamamen kulak dolgunluğuna dayalı gerçekliği sorgulanan bilgilerimle ben nasıl başarılı olurum?
- Hadi diyelim kör topal toparladım birşeyler, yukarıdaki sebeplerden ötürü bu sonuç bana ve uzun vadede şirkete ne sonuçlar getirir?
- Böyle temelsiz çalışmalara bel bağlamış olan bir kurumun güvenilirliği nedir?
- Ve en önemlisi neden, neden, neden her zaman birileri filika olmak zorundadır?

Pazartesi, Ocak 15, 2007

Kullanım Dışı!

Yurttaşlarım, Romalılar...

Pazartesi sendromonun bünyelerimizi sardığı şu güzide saatlerde, hepinize çabuk geçecek bir iş günü, haftası, ayı ve de akabinde yılı dileyerek başlıyorum. Her güne bir post kampanyamın ilk ayağı bu hayırlara vesile olur umarım tüm zümremiz adına.

Muzdaribim, dertliyim ve de buna paralel oranda delliyim artık, zira yakında iflas bayrağını çekeceğim sanırım veya daha iyisi "Kullanım Dışı" tabelası ile "Süresiz Olarak Bakımdadır" tabelamı da asıp boynuma salmak istiyorum kendimi dışarlara.

Hala yıllık izin hakkı olmayan ve de ne iş olsa yaparım abi'nin sınırlarından çıkmaya çalıştığım şu günlerde, aklımı alan trafik çilesi, uykusuzluk, özel duygusal bir milyon adet problem ile karışık, bunların üstüne sos olan hala çözülmeyi bekleyen aşırı arkadaş canlısı iş yeri atmosferi eklenince zaten sabahları oldukça isteksiz gerçekleşen uyanma eylemi artık daha da bir isteksiz, daha bir baştan savma şekilde yapılıyor, bu da her gün daha da ileriye giden işe giriş saatleri ile kendisini belli ediyor son günlerde. Yakında ayar alacağım herhalde, tamam uzakta oturmak işe yaıyor bahanesel alanda ama bu geç kalma süresi artınca sürekli, sevgili arkadaşlarımın gözlerine batmaya başladı sanırım.

Raporlar ve toplantılarla geçen haftalara müteakkip başlamış olduğum bu yazı, daha da depresif ve yorgun hale girmeden ben tamamlanıyor. Şimdi sizlerden iki ricam olacak:

1-Nerden bulurum ben o tabelalardan, kullansam işime yarar mı? Yoksa sürekli izne mi alınırım?
2-Kompetanlığınıza sığınaraktan soruyorum ne yapmam lazım benim kişisel verimimin tamamen kuruduğu şu günlerde onu canlandırmak için?

Öneri!!

"Hafta tatili 3 güne çıkarılsın!"

En azından az da olsa eşitlik sağlanır.

Cuma, Ocak 12, 2007

neredeyim ben?? :S

Güzel sormuşsunuz azizim ama vallahi ben nerde olduğumu, ne olduğumu şaşırmış haldeyim hafta başından beri. Pazar akşamı hayatımın eksiksiz ve mükemmel olduğunu düşünürken tam, pazartesi akşamı hayatımın aslında perişan ve anlamsız olduğuna kanaat getirip, salı akşamı yeni bir umutla tekrar herşeyin aslında ne kadar mükemmel olduğunu düşünmeye başladım. Hem iş durumu, hem özel yaşam açısından çalkantılı bir hafta geçiriyorum. O uçta bu uca savrulmanın bedeli, geceleri düşünmekten ya da ağlamaktan yorgun düşülmesi neticesinde dalınan husursuz uykularla sarsılmış bir beden, her an ağlayıp gülebilecek hatta ikisini aynı anda yapmayı deneyebilecek bir ruh hali, sürekli kaçıp gitme isteği ve işe odaklanamama...

Bu ara iyice anlamsız buluyorum sabah 8:30-18:30 arası faaliyetlerimi. Bir insan niye çalışır? Tabi ki hayatını kazanmak için değil mi? Bağımsız olmak, kendi ayakları üzerinde durmaktır hedefleri. İş tatminini, sosyal hakları filan hepsi bi yana. Peki bunları yapamıyorsak ne işimiz var burda. Ben her sabah 7'de niye kalkıyorum? Akşama kadar türlü stres ve eziyete niye katlanıyorum? Eve dönünce niye hala ana-baba zırıltısına maruz kalıyorum? Uzayan, uzadıkça sevimsizleşen bu soru listesi, afakanlar getiriyor içime. Bakalım, atlatırız bunu da umarım.

En azından bir umut ışığı gözüküyor ufukta.

Perşembe, Ocak 11, 2007

heeey, nerdesiniz

Çalışmak Yorar Ahalisi,

Nerdesiniz yahu? Ya feciii bıktınız her şeyden, ya da süper memnunsunuz

Which one?
İsterim ki ikincisi olsun ama diil di mi?
Di mi?

Yazın yahu!!

Salı, Ocak 09, 2007

it's the first day

Efeet, işte geldi günün sonu. Esasen saatler önce gelmiş idi ancak bloggersal sorunlar hasıl oldu, yazdım, gönderemedim, falan filan!

Birinç günümüz nasıl geçti, tamamen tarihe kayıt düşülsün, ay sonunda geri dönülüp yanılma payı hesaplanabilsin diye yazıyorum.
Öncelikle insanlar-yani ekip-sevimliler, komikler ve komplekssiz görünüyorlar.
Sonracııma beni muhtemelen ilk gün olması sebebi ile kendi halime bıraktılar, bilgisayar karıştırdım. İşlere göz attım, biraz slogan çalışmaya çalıştım. İlan olduğunu sandığım advertorialımsı bir şeye baktım. Hiçbiri nihai sona ulaşmadılar, yarın umuyorum bitecekler, beğenilmeleri de tabii bir diğer beklentim.
İş çokmuş onu anladım, bir yazar benmişim, benden ne çok şey bekleniyormuş böyle, bende sihirbaz değilmişim ki ama, belki de öyleyimdir, henüz bilmiyorum.
Sabah geç başlayan, akşam da dükkanı geç kapatan arkadaşların mekanı, bense erken kalkan yol alır ekolündenim-her ne kadar çılgınca sabah uykusunu sevsem de- ama geç çıkacaksam da sabahları daha fazla uykuya hayır diyemeyeceğim. Bakalım onlar da deniyorlarmış, erken gelinilsin ve erken gidilinilsin hedesini, görüciiz
Başka da henüz pek birşey yok, konumum çok ortalık, msn'e girer girmez kabak gibi ortada kalıyorum, dolayısı ile msn de bir süreliğine genellikle offline olacak.

Şimdilik maruzatım bu kadar, kalın sağlıcakla.

Pazartesi, Ocak 08, 2007

I will be back

Ben bunu aralıklarla yapıyorum, iş saatlerinde güncellenme kuralı olan bu sevgili dükkanımızı gerekli gereksiz saatlerde açıyorum.
Diyeceğim sadece şudur ki, yarın tekrar iş başı, yeni bir yer, eski bir görev, bir parça tedirginim, eh bunu sizlerden gizleyecek değilim , onca ay içimizi, dışımızı her bir tarafımızı dökmüşüz zati.

Bana şans dileyin, iyi olsun her şey, önce kendi yüzümü olmak üzere kimseninkini kara çıkarmayayım (kara çıkarmamak-ne salak bir deyimmiş, şimdi fark ettim).

Gelişmeleri bildiririm. Belki bir süre iş saatleri dışında, bakalım görüciizz.